In the acquisition of religious sciences, there was no need for any method of evidentiary during the period of the prophet and his companions. However, the problem of caliphate/imam not only led to political polarizations, but also paved the way for the formation of some sects in the field of faith. In addition, encounters with different religions and cultures, the translation of philosophy into Arabic and some other factors led to the emergence of many sects from the main body of the Islamic society at the end of the 1st century of the Hijri. These newly formed sects had different views because they used rational and philosophical evidences in the evidentiary. Therefore, new sects with different names were only referred to as people of bid'at. Since they are of the same opinion with the main body in basic principles, they are considered as part of the Islamic Ummah. The majority/main body, on the other hand, was perceived as Ahl as-Sunnah/Sunni because they were content with nass in evidentiary. However, the methods of the separatist sects forced some of the ulama from the Sunni majority to innovate in the method of evidentiary. Thus, evidentiary to the Sunni ulama is divided into two parts. Some of them have used the mental and philosophical evidences sufficiently together with the nass. Imam Abu Hanifa and the Ash'aris and Maturidis, who later entered the process of formation, are among them. Another part, which would later be called the Salafiyya, insisted on the induction of the first period. While the Sunni majority considered some sects to be people of bid'ah due to their evidentiary, they did not consider this sect to be people of bid'ah, which caused deep divisions for the same reason. It is important to investigate this situation. Of course, there are some political and legal reasons. However, some Sunni scholars have also contributed. One of them is Tahavi, the author of Hanafi creed. In our opinion, he was influential in the formation of the opinion that the Sunni community is composed of Hanafîyye/Maturidiyya, Ash'ariyya and Salafiyya with the text of the creed that he wrote.
Dini ilimlerin elde edilmesinde, Hz. Peygamber ve ashap döneminde herhangi bir istidlâl yöntemine ihtiyaç duyulmamıştır. Fakat hilafet sorunu siyasî kamplaşmalara yol açtığı gibi itikadî alanda da bazı fırkaların oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bunun yanında değişik din ve kültürlerle karşılaşma, felsefenin Arapçaya tercüme edilmesi ve diğer bazı etkenler h. I. Yüzyılın sonlarında İslam toplumunun ana gövdesinden birçok itikadî fırkanın ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Yeni oluşan bu fırkalar istidlâlde, aklî ve felsefî delilleri yoğunluklu kullandıkları için farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Dolayısıyla ayrı birer isimle yeni birer fırka, ancak bid’at ehl-i olarak anılmışlardır. Temel esaslarda ana gövdeyle aynı görüşte oldukları için İslam ümmetinden sayılmışlardır. Büyük çoğunluk ise istidlâlde nass ile yetindiği için Sünnî olarak algılanmıştır. Fakat ayrılıkçı fırkaların yöntemleri, Sünnî çoğunluktan bir kısım ulemayı da istidlâl yönteminde yenilik yapmaya zorlamıştır. Böylece Sünnî ulema istidlâlde iki kısma ayrılmışlardır. Bir kısmı nassın yanında aklî ve felsefî delilleri de yeteri kadar kullanmışlardır. İmam Ebu Hanife ve daha sonra oluşum sürecine giren Eş’arîler ve Mâtürîdîler bunlardandırlar. Daha sonra Selefîyye adıyla anılacak olan diğer bir kısım ise ilk dönem istidlâlinde ısrarcı olmuştur. Sünnî çoğunluk bir taraftan bazı fırkaları istidlâl yöntemleri sebebiyle bid’at ehl-i sayarken aynı sebeple derinlikli ayrılıklara sebebiyet veren bu fırkayı bid’at ehl-i saymamıştır. İşte bu durumun araştırılması önem arz etmektedir. Elbette siyasî ve fıkhî bazı sebepleri vardır. Ancak bu durumun oluşmasına bazı Sünnî akaid âlimlerinin katkısı da olmuştur. Bunlardan birisi de Hanefî akaid yazarı Tahâvî’dir. Bize göre o, te’lif ettiği akaid metniyle Sünnî topluluğun Hanefîyye/Matüridîyye, Eş‘arîyye ve Selefîyye’den meydana geldiği kanaatinin oluşmasında etkili olmuştur.